Bir ekonominin
belirli bir kişi başına gelir düzeyine ulaştıktan sonra orada sıkışıp kalması
haline orta gelir tuzağı denir. (1) Maalesef ülkemiz 7 yıldır 10 bin dolar kişi başı milli gelir
seviyesine saplanıp kalmış durumda. 3-5 bin dolar seviyelerinden 10 bin dolar
seviyesine inşaat sektöründeki hareketlilik ile çıkmak belki mümkün olabildi
ama bundan öteye gitmek için katma değeri yüksek ekonomiye geçmemiz şart. (2) Peki katma değeri yüksek ekonomi nedir?
Sadece 53 kişi
tarafından kurulmuş WhatsApp 2014 yılında Facebook tarafından 19 Milyar dolara satın alındı.
Bu rakamın ne kadar büyük olduğunu şöyle tahayyül edebiliriz. Cumhuriyet
tarihimiz boyunca kurduğumuz, devlet himayesi ile koruduğumuz ve her biri
uzunca bir süre tekel olarak el üstünde tutulmuş, Türk Telekom, TÜPRAŞ, THY ve
Petrol Ofisi’nin piyasa değerlerini topladığınızda, on binlerce çalışanı,
binlerce gayrimenkulü, uçağı ve gemisiyle toplayıp satsanız WhatsApp’ın değeri
kadar etmiyor. (3)
Pokemon Go isimli oyun; oyun ve konsol üreticisi Japon Nintendo isimli firmaya 5 günde 10 Milyar dolar kazandırdı. Nintendo’nun Temmuz 2016 tarihi itibariyle piyasa değeri 27 Milyar dolar. Türk Telekom’un borsa değeri 7,7 milyar dolar, Türkcell’in borsa değeri ise 7,9 milyar dolar olduğunu hatırlatmak istiyorum. (4)
Pokemon Go isimli oyun; oyun ve konsol üreticisi Japon Nintendo isimli firmaya 5 günde 10 Milyar dolar kazandırdı. Nintendo’nun Temmuz 2016 tarihi itibariyle piyasa değeri 27 Milyar dolar. Türk Telekom’un borsa değeri 7,7 milyar dolar, Türkcell’in borsa değeri ise 7,9 milyar dolar olduğunu hatırlatmak istiyorum. (4)
Dünyadaki
fındığın % 85’ini biz üretiyoruz. Yaklaşık 3,5 milyon kişinin el emeği göz nuru
ile ortaya çıkardığı üretim ile ilgili 2023 yılı ihracat hedefimiz 4 milyar
dolar olarak hedeflenmiş ve bu bir rekor.
Nutella’nın
mucidi ve 23,4 milyar dolarlık servetiyle İtalya’nın en zengin kişisi olan
Michele Ferrero’nun en büyük sırrı bize de ilham olacak şekilde “Ne yaparsan
başkalarından farklı yap.” Nutella’nın global bir marka olmasının altında yatan
da bu düşünce.
Günde 1 milyon
kg. Nutella satılıyor ve Nutella’nın % 13’ü fındık. Bu sebeple Ferrero bir ilki
yapıyor ve Türkiye’den bir şirket satın alıyor. 3,5 milyon kişinin çalıştığı fındık sektöründe
ülkemizin 2013 yılı hedefi 4 milyar dolar. 22 bin kişinin çalıştığı Ferrero’nun
yıllık cirosu ise 11 Milyar dolar. (5)
Peki neden
katma değeri yüksek ürün üretemiyoruz.
1- Finlandiya’da
100 kişiden 22’si ARGE’de çalışırken, ülke milli gelirinin % 3,5’i ARGE’ye
harcanıyor ve bu oran bizim tam 7 katımız. (6)
2- Geçtiğimiz
hafta açıklanan “Uluslararası
Öğrenci Değerlendirme Programı” sonuçlarına göre Türkiye 72
ülke arasında okuduğunu anlama ve matematikte 50’nci sırada, fen bilimleri
alanında ise 52’nci sırada. 12 yılda öğrencilere İstiklal Marşı öğretilemiyor, İngilizce
öğretilemiyor, bir flüt ya da saz çalması öğretilemiyor, imam hatiplerde de Arapça
öğretilemiyor. Yani bizim eğitimde ciddi problemlerimiz var. (7)
Eğitimde bu
kadar kötü iken, ARGE’ye bu kadar az önem vermiş iken katma değeri yüksek ürünü
nasıl üretebiliriz ki? Sanırım şimdi dolardaki artışın sebebini de bir nebze
anlamışızdır?
Ülke
genelindeki eğitim seviyesi bu kadar yerlerdeyken bizlerin de katma değeri
yüksek bir meslek icra etmemiz de elbette çok da mümkün görünmüyor. Çünkü
okuduğunu anlayamayan yada matematik bilgisi zayıf olan birinden ekonomiye yön
veren bir mali müşavir olmasını beklemek; bu halimiz ile bizden bir WhatsApp
çıkmasını beklemek kadar hayalci bir yaklaşım olur herhalde.
Peki, ne
yapacağız?
Eğitimin
kalitesini artırarak, toplumun bütün katmanlarına yayılmış bir toplumsal
kalkınma planı hazırlayabilirsek kurtuluş reçetesini de yazmış oluruz aslında.
Bizler mali müşavirler olarak bu toplumsal kalkınmaya öncü olacak bir mesleki
kalkınma planı oluşturabiliriz. Fakat bu kalkınma planını ortaya koyabilmek
için öncelikle meslektaşlarımızın gücünün farkına varması gerekiyor. Bildiğiniz
gibi bizler hep siyasi söylemler üzerinden ayrıştırılmış ve örgütlü olarak
sorunlara karşı birlikte hareket edemeyecek hale getirilmiş bir meslek
camiasıyız. Esasında sorunlara karşı duyarlı bir birey olmanın yolu da
eğitimden geçiyor. Çünkü kendi gelişimine önem verip sürekli kendine bir şeyler
katmaya çalışan bir kişi işini layığı ile yapmak isteyen bir insandır. İşini layığı
ile yapan bir insanda sorunlara karşı asla duyarsız olamaz, mutlaka çözüm
üretmeye çalışan bileşenler ile birlikte hareket eder.
Budizm
felsefesi ile insanlığa, sevgiye, hoşgörüye ve kardeşliğe kapılarını sonuna
kadar açmış olan Tayland’da filler kutsal olarak nitelendirilir. Fakat bu
filler daha çok küçükken 4 ayağından birden zincirler ile bağlanır ve
zincirlerden kurtulmaya çalışırken kan revan içinde kalır. Tayland’ı ziyarete gelen ve bu manzaraya
şahit olan turistler zaman zaman bu duruma isyan ederler ama tapınak
rahiplerinin cevabı da manidardır. Filler bizim için kutsal hayvanlardır fakat
filler bir o kadar da güçlü hayvanlardır. Eğer filler güçlenirse daha da kötüsü
gücünün farkına varırsa bizi ezer, dolayısı ile bir müddet böyle durmak
zorunda, fil olduğunu fark etmemek zorunda. (8)
Bizler
gücümüzün farkına varacak mıyız? Peki gücümüzün farkına vardık diyelim, örgütlü
bir şekilde hareket etmeden bireysel yada ufak kitleler halinde mevcut
sorunların üstesinden gelebilecek miyiz? Cevap bence hayır. O zaman yapılacak
şey farkındalığı ve bireysel gelişime katkı sağlayacak eğitimleri artırmak ve
mesleki kalkınmanın adımlarını atarak toplumsal kalkınma için topluma da örnek
olmak zorundayız. Bireysel gelişime ve farkındalık ekseninde yapılan eğitimler
ile sorunlara karşı duyarlı bireylerin sayısının artacağını ümit ediyoruz.
Sonuç olarak
toplumsal kalkınma planı da, mesleki kalkınma planı da öyle üç beş kişi yada
bir kaç grup ile başarılabilecek işler değil. Bu yüzden kendi özelimizde
mesleğimizin tamamını bu kalkınma planına katkı sağlayacak bireyler olmaları
yönünde bilinçlendirmeli, meslektaşların örnek alacağı rol modeller
yetiştirebilmeliyiz.
Bu kapsamda
tıpkı Köy Enstitüleri modelinde olduğu gibi her ilden mesleki kalkınma planına
katkı sağlayacak gönüllü katılımcılar ile siyaset üstü bir yaklaşım
geliştirerek, ortak akıl işletip bir eğitim şurası kuralım. Her ilde eş zamanlı
farkındalık, bilinçlendirme ve kişilerin kendilerini geliştirmelerine olanak
sağlayan eğitim çalışmaları düzenleyelim. Bu eğitim çalışmaları ile bu gün
olmasa bile 5-10-20 belki de 30 sene sonra meyvesini yiyeceğimiz bir çalışmaya
imza atmış oluruz. Yalnız bunu yaparken mevcut sistemin dişlilerinin yaptığı
gibi; bizim gibi düşünmeyenleri ötekileştirmeyelim, kendi doğrularını söylediği
için insanları uzaklaştırmayalım, hatta daha önce doğruları söylediği için
önceki 9 köyden kovulanlar için bir daha asla ötekileştirilmeyecekleri bir 10.
Köy olalım. Eski köye yeni adetler getirelim.
Haydi beraber
toplumsal kalkınma planlarını yapmaya, haydi hep beraber mesleki kalkınma
planlarımızı yapmaya ve haydi hep beraber 10. Köyü kurmaya...
Hasan Volkan ÇEVİK
Mali Müşavir
(1)
Mahfi EĞİLMEZ 16 Aralık 2012 Pazar Günkü Orta Gelir
Tuzağı ve Türkiye konulu yazısından alıntılanmıştır.
(2),
(3), (5), (6) Doç. Dr. Selçuk R. Şirin, “Yol
Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük Ya Sefalet” İsimli Kitabından Alıntılanmıştır.