13 Kasım 2016 Pazar

Yıl İçinde Üçten Fazla Araba Satmak...



Soru : Merhaba bu yıl içerisinde 5 araç değiştirdim sattım bunun bir sınırı var mı? Bir araç daha alsam vergi falan çıkar mı acaba?

Sürekli olarak kar amacı güdülerek yapılan faaliyete ticaret denir. Maliye bakanlığı yıl içerisinde 3 den fazla yapılan satışları bu sebeple ticari kazanç olarak kabul ediyor. Ticari kazanç sahiplerinin vergi mükellefi olarak vergi mükellefiyetlikleri ile ilgili beyan ve bildirimlerde bulunmaları ve bu sebeple kazançlarından doğan vergileri de ödemesi gerekir. 

Noterlerde ve tapuda yapılan işlemler maliye bakanlığı tarafından takip ediliyor. 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde bugün yaptığınız satışlar ile ilgili vergi dairesi sizi resen vergi mükellefi yapıp hakkınızda takdir komisyonu kararlarına istinaden (yani kendilerinin belirlediği) yaptığınız satışlar ile ilgili cezalı olacak şekilde KDV ve gelir vergisi borcu çıkartıyorlar. Ayrıca resen mükellef yapıldığınız dönemden itibaren de beyanname vermeniz isteniyor. 

Eğer böyle bir durumla karşılaşırsanız, konu hakkında bilginiz yok ise ve size yardımcı olacak işinin ehli bir profesyonele de ulaşamazsanız adınıza çıkartılacak olan vergi ve vergi ziyan cezalarını gecikme zammı ile birlikte ödemeniz gerekecektir. 

Ödeyeceğiniz verginin tutarını ise şimdiden söylemek mümkün değildir. Çünkü vergi ve ceza tutarı, alım satım tutarınız ve sayısına göre vergi dairesinde oluşturulan takdir komisyonu kararına göre belirlenir. Komisyonun neye ne kadar takdir edeceğini şimdiden söylemek mümkün değildir.

Eğer bu işi sürekli olarak yapıyorsanız/yapacaksanız ileride sorun yaşamamak için vergi kaydınızı açtırmanız faydanıza olur. Yok eğer hobi amaçlı yapıyorsanız ileride sorun yaşamamak için araç alım satımını başka birisi adına yaparsanız iyi ederseniz.

Son olarak; ileride adınıza yaptığınız bu işlemlerden dolayı vergi ve ceza salınırsa kurtulmanın yolu da vardır. Onu da bu durum başınıza geldiğinde özel olarak konuşuruz… ;)

Hasan Volkan ÇEVİK

Mali Müşavir

7 Kasım 2016 Pazartesi

10. KÖY


Mersin çalıştayındaki çözüm önerilerim;

Mağdur edebiyatını bırakıp, umursamaz ve vurduymaz meslektaşları sorunların çözümüne katkı sağlayacak çalışmaların içine dahil etmeliyiz. Sorgulayan, araştıran ve çözüm üreten meslektaşların sayısını artırmalıyız.

Meslektaşlar arasındaki dayanışmayı artırmalı, meslektaşların çeşitli yollarla birbirinin kuyusunu kazmasına engel olmalıyız. Kısaca Hipokrat’ın söylediği gibi Meslektaşım kardeşimdir diyebilmeliyiz.

Siyasi ideoloji ve söylemlerden beslenen yöneticilere prim vermemeliyiz, meslek odaklı, proje üreten kişileri mesleği yöneten pozisyonuna yükseltmeliyiz.  Seçme kritelermizi değiştirmeliyiz, çünkü yöneticilerimiz biz onları seçtiğimiz için varlar. Yöneticiler bir siyasi görüşü savunduğu için değil mesleği savunduğu için seçilmeli.

Unumuzu eleyip eleğimizi asmamalıyız, gemisini kurtaran kaptan olmamalıyız. Bizi ilgilendiren bir düzenleme var diye mesleğin geri kalanını hiçe saymamalıyız. Geçmişte yapılan düzenlemeler ile bizleri parçalayıp, bölmüşler; mesleği ayrıştıracak uygulamalara el birliği ile engel olmalıyız. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için olmalıyız...

Daha yaşanabilir ve yapılabilir bir meslek icra etmek için; hakkımızı aramayı öğrenmekle kalmayıp ısrarla aramalıyız. Ne öğrenilmiş çaresizlik ne de öğretilmiş çaresizlik kaderimiz olmamalı.  Gücümüzün farkına varıp, hep beraber bizi tutan zincirlerimizden kurtulmalıyız.

O grup bu grup demeden, şucu bucu olmadan meslek için kim güzel bir şey yapıyorsa onun yanında olmalıyız. “Bizden olmayan” biri meslek için iyi bir şey yapmışsa ona kulp takmamalı yapılan iyi şeyi hep birlikte yüceltmeliyiz.

Kamu kurumlarının her istediğini yapmamalı gereksiz yükleri üzerimize almamalıyız. Tamam hepimiz her türlü yükün üstesinden gelecek kadar güçlüyüz, cep herkülüyüz ama her söyleneni yapmamalı angaryalara karşı bir arada olmalıyız.

Mesleğin gelecek planlamasını yapmalıyız. Mesleki üniversite kurulsun diye baskı yapmalıyız, gerekirse sınavları durdurmalı sistemli bir meslektaş planlaması yapmalıyız. Dünyadaki gelişmelere paralel mesleğin gideceği yeri öngörmeli ve meslektaşlarımızı ona göre yönlendirmeliyiz.

Sorunların yazılımla düzeleceğine inanan yöneticilerin aksine, duyarlı ve düzgün meslektaşları koruyacak yaptırımların uygulanmasını sağlamalıyız.

Taşın altına elimizi koymalı, güzel fikirlerimiz ve çalışmalarımız ile hep beraber sorunların düzelmesi için çalışmalar yapmalıyız. Göreceksiniz birlikte hareket edince elimiz taşın altında değil; bugün olduğu gibi bizim gibi düşünen bir başka meslektaşımızın eli ile sıkışacak...

Yukarıda saydığım çözüm önerilerini hayata geçirmek için önceden yapılmış bir uygulamayı kendimize örnek alabiliriz. Örnek alacağımız model Köy Enstitüleri. Köy enstitülerini kendimize örnek alarak bir mesleki kalkınma planı oluşturabilirz. Grigory Petrov’un Finlandiya’nın kalkınmasını anlattığı Beyaz Zambaklar Ülkesinde isimli kitabında anlatılan yaşanmışlıklar da mesleğin kalkınma planını hazırlarken bizler için ilham verici olabilir.

Kısaca; okuma yazma oranının % 5 bile olmadığı Cumhuriyet’in ilk yıllarında Köy Enstitülerinde yetiştirilen öğretmenler köylerine giderek oradaki öğrencilerini yetişiriyorlardı. Bu modeli mesleğimize neden uyarlayamayalım. Türmob üye istatistiklerine göre toplam kayıtlı üye sayısı 103.488 SMMM ve YMM’den oluşuyor. Bir kere mesleğimizde duyarlı, kendi gelişimine önem veren ve diğer meslektaşlara örnek olacak meslektaş sayısının toplam sayının % 5’inden fazla olduğunu düşünüyorum ama başlangıç aşamasında %1 oranına ulaşmak bile heyecan verici olabilir.

Amacımız yukarıda saydığımız ve daha geliştirilebilecek çözüm önerilerinin daha geniş kitlelere ulaşmasını ve benimsenmesini sağlamak.  Bunun için bir eğitim müfredatı hazırlayalım, sosyal ve kültürel etkinlikler düzenleyelim. Bu etkinlikler ile kendini geliştirmek ve değişimin parçası olmak isteyen meslektaş ve adaylarını bu düşünceler ile buluşturalım. Etkinliklere katılanlara sürekli ve hiç yılmadan yukarıda saydığımız çözüm önerilerini anlatalım. Bu yol ile çözüme ulaşmak zor olacak, epey bir zaman alacak ama inanıyorum ki damlaya damlaya göl olacağız, zamanla çoğalacağız. Bugün göremesek bile ısrarla devam ettirilen bu faaliyetlerin uzun vadede mutlaka fayda sağlayacağını düşünüyorum.

Aynı amaç etrafında farklı illerden bir araya gelen mestaşlarımızın, bulunduğu illerde eş zamanlı olarak yapacağı bu faaliyetler tüm ülkede yapmayı planladığımız organizasyon için de bir farkındalık oluşturup, duyarlı meslektaşlarımızı heyecanlandıracaktır diye düşünüyorum.

Hepiniz eminim başka gruplar içerisinde de yer almışsınızdır yada bu grupları görmüşsünüzdür. Maalesef mevcut gruplar kendileri gibi düşünmeyenleri yada kendi doğrularını söyleyenleri ötekileştirip, zamanla meslek için çalışma azmini kırmakta ve sonuçta kendileri gibi birer birey olmaya zorlamaktalar.

İşte bu yüzden bizler eski köye yeni adetler getirelim el birliği ile 10. Köy olalım. Bu öyle bir köy olsun ki kendi doğrularını söylediği için önceki 9 köyden kovulan meslektaşlarımız özgürce kendi fikirlerini 10. Köy’de ifade edebilsinler. Farklı fikirlerin kargaşa değil zenginlik yaratabileceğini herkese gösterebilelim.

Tıpkı gerçek bir köy gibi kendi ürünlerimizi kendimiz yetiştirelim. Sabah kalkıp ineğini sağan bir köylünün taze taze sütünü içip, kendi yetiştirdiği tavukların çift sarılı yumurtası ile kahvaltıya oturması gibi öyle bir sistem geliştirelim ki kendi bilgilerimizi üretelim, dile getirdiğimiz fikirlerimiz kendi mahsülümüz olsun. Genetiği değiştirilmiş fikirleri savunarak sonraki nesilleri zehirlemektense, organik fikirlerimiz ile bizden sonraki nesillere daha yapılabilir bir meslek, çok daha zevk alarak yaşanabilecek bir hayat bırakabilelim. Hatta hemen yapalım, çok çalışalım, bu söylediklerimi bizde bir an önce yaşamaya başlayalım. Hayattan ve mesleğimizden keyif alalım, güler yüzlü olalım, kitap okuyalım, şiir yazalım, şarkı söyleyelim, topluma faydalı bireyler olalım.

Haydi hep beraber 10. Köy’ü kurmaya...

Hasan Volkan ÇEVİK

Mali Müşavir

5 Kasım 2016 Cumartesi

Miniklerin Mutluluğuna Paha Biçilemez. Örnek Olmalıyız...


04 Kasım 2016 Cuma günü Mali Müşavirler Eğitim ve Dayanışma Derneği olarak Atatürk Çocuk Yuvası’nda kalan miniklerimizi ve çalışanlarını ziyaret ettik. 1921 yılından beri faaliyet gösteren yuva, o yıllarda ülkenin bağımsızlığı için kendini feda eden şehitlerimizin çocuklarına ev sahipliği yapmış. Bugün de 0-3 yaş aralığında olan yaklaşık 50 çocuğumuza yuva vazifesi görüyor.

Yuvada yeni doğmuş, yoğun bakımdan henüz çıkıp gelmiş 1 aylık bebek de var, 3 yaşında yerinde duramayan gözlerinden sevgi fışkıran çocuklarımız da var. Kurum çalışanları son derece güler yüzlü ve çocuklar ile alakalı. Birçoğumuzun kendi çocuklarımıza bile yeri geldiğinde tahammülü yokken kurum çalışanları son derece kutsal bir görevi yerine getiriyorlar. Annesi olmayan minik bebeklere annelik yapıyorlar, gönülleri o kadar büyük ki sevgiye muhtaç bütün yavrular ile sevgilerini paylaşıyorlar.

Kurum 3 yaşına kadar bebeklere bakıyor, 3 yaşından sonra sevgi evlerine oradan yaşları ilerledikçe başka birimlere aktarıyor ve 18 yaşına gelinceye kadar vazifesini yürütüyor. Yalnız 18 yaşına gelince vazife bitmiyor, çocuk reddetmediği sürece çocuklarla iletişim de devam ediyor. Kurumun müdiresi gururla ve sevinçle yuvada yetişmiş ve aynı yuvanın bahçesinde düğünlerini yapan çocukları olduğunu söyledi. Aynı zamanda yuvada yetişmiş çocukların devlet memuru olma hakkı da var.

Yuvadaki bebekleri şartları taşımanız kaydı ile evlat edinebiliyor ya da yine şartları taşımak kaydı ile koruyucu aile de olabiliyorsunuz. Ziyaretimiz esnasında müdire hanım bir ailenin yakın zamanda gözleri görmeyen bir bebeği koruyucu aile olarak yanına aldığını ifade etti. Bu dünya böyle yüce gönüllü insanlar sayesinde dönüyor.

Yaşları 2-3 arasında olan minikleri bizimle vakit geçirmeleri için dışarı çıkardılar. Bahçede top oynadık, salıncakta sallandık, arabaya bindirdik, kaydıraktan kaydırdık. Hepsinin gözleri pırıl pırıldı, çocuksu masumiyetleri, her şeyi anlayan ama hiçbir şeyden haberi olmayan halleri, güzel yüzleri, mutlulukları, hadi içeri giriyoruz deyince hiç itiraz etmeden teker teker uslu uslu içeri girmeleri hala gözümün önünde. Hepsi çok güzeldi, hepsi çok tatlıydı, hepsi bizim canımızdı.

Bu yazıyı yazarken gözümdeki yaşlara engel olamıyorum, karşımda 2 yaşındaki kızım uyuyor, o üşümesin diye ısıtıcıyı açtım. Evet, yuvadaki yaşam koşulları çok iyi, evet belki şu an yattıkları yer sıcak üşümüyorlar ama benim kızıma sarıldığım gibi onlara sarılan bir babaları yok ve bu çocukların bir tarafları hep soğuk. Bugün gidip bir nebze de olsa içlerini ısıtabildiysek ne mutlu bize.

Hayat o kadar zor ki, biz bu yaşımızda yer yer bu zorluklarla uğraşamazken bu minikler küçücük yaşta çok büyük bir şeyi göğüslemek zorunda kalıyorlar ona rağmen yüzlerinden gülümseme hiç eksik olmuyor. Allah hepsinin bahtını güzel yapsın.

Bu gibi etkinliklerin hem hayata hem de mesleğimize bakış açımızı olumlu anlamda değiştireceğini düşünüyorum. Vereceğimiz destek ve yapacağımız yardımlar ile çocuklarımızın hayatlarında da olumlu anlamda bir iyileşme olmasını ümit ediyorum.

Koca koca şirketlerin muhasebesini tutabilirsiniz, en karmaşık mizanları yorumlayıp bir sonuç çıkarabilirsiniz, çok güzel konuşup toplulukları kendinize hayran bırakabilirsiniz, her gün daha çok para kazanmak için kafanızı patlatabilirsiniz, en güzel arabalara binip, en iyi yemekleri yiyebilirsiniz, en güzel ve en büyük makamlara da gelebilirsiniz ama bunların hiç biri ufacık bir çocuğu mutlu ettiğinizde, onun gözünde gördüğünüz ışıltıdan, gülümsemesine sebep olmaktan daha fazla haz veremez.


İşte bu yüzden hem topluma hem de bizimle aynı mesleği icra eden insanlara örnek olup, bu şekilde örnek olacak farkındalık yaratacak etkinlikleri çoğaltmamız, gözlerinde mutluluğu gördüğümüz miniklere daha çok vakit ayırmamız lazım. Bundan sonra miniklere fayda sağlayacak kalıcı eserler yapmaya çalışacağız. Herkesi, bu etkinlikleri takip edip elinden geldiği kadar katkı sunmaya davet ediyorum. Bir kere de sizinle gidelim, çocukların gülüşünün müptelası olacaksınız…

Hasan Volkan ÇEVİK

2 Kasım 2016 Çarşamba

Hayaldi Gerçek Oldu... (Mersin Çalıştayı)


04 Temmuz 2009 tarihinde Gelecek Bir Gün Gelecek isimli bir yazı yazmıştım. Bahsini ettiğim yazıda "Benimle aynı düşünceyi taşıyan arkadaşların olduğunu çok iyi biliyorum. Yapmamız gereken sadece bu insanları bir araya toplayabilmek..." yazmıştım. Belki biraz geç oldu ama bu toplanmayı nihayet 30 Ekim 2016 tarihinde Mersin'de gerçekleştirebildik. Bu toplantının gerçekleşmesine ön ayak olan ve katılarak toplantının bir anlam kazanmasına sebep olan bütün meslektaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum.

Mesleğe başladığım günden bu yana aynı amaçlar etrafında birleşmiş insanların dayanışma içerisinde oldukları takdirde hem mesleki sorunların üstesinden geleceğine, hem de mesleğimizi hak ettiği seviyeye çıkaracağını düşünüyorum. 2008 yılından itibaren yazdığım mesleğe ve meslektaşlarıma bakış açımı açık bir şekilde ortaya koyduğunu düşündüğüm kitapçığı toplantı gününde meslektaşlarımız ile paylaştım. Fakat yeterli sayıda olmadığı için toplantıya katılan herkese bu kitapçığı veremediğimden buradan da paylaşmak istedim. 

http://online.fliphtml5.com/hzui/geli/#p=1 >>> Bu linke tıklayarak Mersin Çalıştayı için hazırladığım yazılarımdan oluşan çalışma kitabını bilgisayarınıza indirebilir ve inceleyebilirsiniz.

Farklı fikirlerin ve farklı karakterlerin ilk defa bir araya geldiği ve bundan sonra da devam ettirilecek olan bu toplantının ardından sonuç bildirgesi değil başlangıç bildirgesi yayınlanmasını bekliyorum. Bu bir hayaldi ve bu hayal gerçekleşti. Bakalım bu toplantıların sonucu hayalini kurduğumuz gibi birlik ve beraberlik ile güzel projeler ortaya koyarak mutlu bir şekilde devam edebilecek mi?

Farklı fikirler ve farklı söylemleri bir zenginlik olarak kabul edip yolumuza devam etmek istiyoruz ama eğer bu iş ben merkezci ego savaşına dönüşürse üzülerek söylemeliyim ki sadece farklı illerden farklı meslektaşlar ile tanışmış olmaktan öte gidemeyiz. 

Toplantının sonunda dillendirilen bir grup olalım, seçimlere gidelim, Türmob'a gidelim türünden söylemlerin ilk toplantıya uygun olmadığını, mesleki ve toplumsal kalkınmayı sağlamanın seçimlere girmekten çok daha büyük bir fayda sağlayacağına inanıyorum. 

Farklı illerde, derdimiz seçim olmadan verilecek birlik beraberlik ve dayanışma mesajlarının, eğitim çalışmalarının, rol modeller olarak meslektaşın vurdumduymazlıklarının önüne geçilmesinin, meslektaşların hakkını arayan bireyler olmalarının sağlanmasını daha ulvi bir iş olarak görüyorum. 

Mesleki Aktivistler Topluluğu'nun bu gibi mesajları veren yazılarını aşağıya aktarıyorum.

Çalıştayın sonlarına doğru bir meslektaşımız "Ankara'dan gelen gruplar birlikte hareket ediyorlar mı?" diye çok doğru bir soru sormuştu. İnsanlar sadece siyasi söylemleri yüzünden ayrışmazlar. Mesleki faaliyetlerinde takındıkları tavır, egolarına ve hırslarına yenik düşüp ben merkezci olmaları, kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirme gibi durumlarda insanları birbirinden ayrıştırabilir. Bu çalıştayda bir araya gelen gruplar için de beklenen en büyük tehlike bu ayrışmaların olabilme ihtimalidir. 

Egolarımızı bir kenara bırakarak, kimseyi ayrıştırmadan; ortak akıl ve hareket birliğinin sağlanması ile tüm Türkiye'de mesleğin kalkınma planını yapmış, parmakla gösterilecek bir yapı kurulabileceğini düşünüyorum. 

Sonraki toplantılarda görüşmek üzere...

https://meslekaktivistleritoplulugu.wordpress.com/2016/02/14/seviyoruz-seviliyoruz/

https://meslekaktivistleritoplulugu.wordpress.com/2016/02/03/secime-girerseniz-2-oyunuz-hazir/

https://meslekaktivistleritoplulugu.wordpress.com/2016/01/19/meslek-odasi-secimleri-nasil-yapiliyor-diye-merak-edenler-iste-gercek/
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...